Abdullah Kiğılı’nın ofisindeki duvarlar, İş, Spor, Sanat, Siyaset ve medya da biriktirdiği ve her biri ayrı bir değer taşıyan 60 yıllık iş yaşamının özeti
Tekstil ve Fenerbahçe camiasının ağabeyi Abdullah Kiğılı’nın merkez ofisinde buluştuk… Kiğılı’nın dünü, bugünü ve yarınını, kısaca 60 yıllık hikâyesini özetleyerek sayfalarımıza taşıyalım istedik. 40 yıllık dostluğumuz olan Abdullah Ağabeyim anlattı, ben ve ekibim kayda girdik. Sultanhamam’daki 100 m2 kumaş mağazasından, Beyoğlu’nda ilk Kiğılı mağazasına, Osman Boyner’den Fenerbahçe’ye, günümüzde 3. kuşak yönetici olan torunlarına dek adeta zamanda yolculuk yaptık. Gelin birlikte okuyalım.
Abdullah Ağabey, öncelikle bu röportaj isteğimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Salih sen benim 40 yıllık dostumsun. Bu işe yeni başladığın zamanlardan seni tanıyorum. Bu zamana kadar geldik. Ne mutlu bize.
Teşekkür ederim Abdullah ağabey. Biraz nostalji yaparak başlayalım. İş hayatına başladın?
Babam 1938 yılında Malatya’da kumaş satarak başlamış ticarete. Sonra İstanbul’a gelmiş, Sultanhamam’da mağaza açmıştı. 100 m2 bir yerde toptancıdan kumaş alıp satıyordu. Bir abim var Eczacılık Fakültesi’nde okuyor, ablam enstitüye gidiyor. Ben de İstanbul Erkek Lisesi’ni yeni bitirmiştim ve hayalim inşaat mühendisi olmaktı ama nasip değilmiş. Çünkü o dönem babam çok hastaydı. Mağazanın başında ama işi yürütemeyecek duruma gelmişti. Aile meclisinin kararıyla, 18 yaşında eğitim hayatıma nokta koyup, işin başına geçmek zorunda kaldım.
Mağazaya geldim ama ne kumaş fabrikasını biliyorum ne de kumaş topunu açmayı. İşimizi sahiplendim ve her şeyi sıfırdan öğrendim. O zamanlar her mahallede manifaturacı ve terziler var. Kumaş alıyorsun, terziye gidip diktiriyorsun. Zaten kumaş satıyorum, gömlek diktirip kumaşın yanında da gömlek satayım dedim. Baktım iyi gidiyor, ardından pantolon, ceket derken, ticareti de işi de öğrendim.
Birkaç sene sonra hazır giyimde ismim dolaşmaya başladı. O dönem bunları Sultanhamam’da yapıyorum. Ama Türkiye’nin en büyük ticaret merkezi Beyoğlu. Eğer marka olmak, kendini göstermek istiyorsan Beyoğlu’nda olmak gerekirdi. Bir gün bir haber geldi, Beyoğlu Mis Sokak’ta kiralık bir yer varmış. Gittim baktım harika bir yer. Hemen dükkânı tuttum. O dönem insanlar dükkanlarına ya adını ya da soyadını koyuyor. Biz adımızı koysak Abdullah diye marka mı olur? Kiğılı desek insanlar yazmakta ve söylemekte zorlanır. Allah’a sığındım, Kiğılı’da karar verdim ve mağazamı Kiğılı olarak tescil ettim.
Beyoğlu’nda mağaza açma kararını nasıl aldın. Babanız rahatsız ama hiç sordunuz mu?
O dönem yeni evlenmiştim ve ne ailem ne de babam bilmiyor. Açılış günü babamı evden aldım doktora götüreceğim diye. Araba ile mağazanın önünde durduk. Babam bir baktı, mağazanın ismi Kiğılı. Şaşkın bir şekilde içeriye girdi, çok hoşuna gitti ve çok mutlu olmuştu o gün…
Tam da bu dönemde sektörün önemli isimlerinden biri olan Osman Boyner seninle tanışmak istemiş. Bu buluşmayı dinlemek isterim abi, anlatır mısın?
Evet doğru. Bir gün telefon geldi, Osman Boyner’in asistanı aradı, ‘Osman Bey sizi yarın saat 10’da Altınyıldız kumaş fabrikasına bekliyor.’ dedi ve kapattı. Ben 20 yaşındayım, Altınyıldız’ın kumaşlarını toptancıdan alıp satıyorum ama Osman Boyner’in beni tanıması mümkün değil. Bu işin içinde bir iş var dedim. En büyük bayilerine gittim. Allah rahmet eylesin Muammer Okan. ‘Abi bir telefon aç, Osman Bey beni niye çağırsın, bu sahi mi, değil mi bir anlayalım.’ dediğimde, bana ‘Sen git.’ dedi. Ertesi gün ayaklarım titreyerek Osman Boyner’in kapısını çaldım. Osman Bey geldi ‘Oğlum ben Beymen Konfeksiyon Fabrikası’nı kurdum. Bayilerimizin hepsine işini seven, iyi yapan kim var diye sordum. Herkes seni işaret etti.’ dedi. ‘Ne yapacağız efendim.’ dedim. ‘Beymen markasını kurdum, elbise satacağım. Sana bayilik vermeyi düşünüyorum ama önce git fabrikayı gör, gez sonra gel konuşalım.’ dedi.
Topkapı’daki fabrikaya gittim, Altınyıldız’ın özel kumaşlarından ceketler, pantolonlar, takım elbiseler. Beymen konfeksiyona bayıldım, çok şahane. Sonra tekrar Osman Bey’in yanına gittim. Bana ‘Sen mağazanın üst katını da al, bir güzel orayı hallet bu kış Beymen’le başla.’ dedi.
Böylece Beymen’in ilk bayisi ben oldum. Başladım kumaşın yanında Beymen elbiseleri satmaya. İki sene içinde çok iyi satış yapınca, bana ortaklık teklif etti, 1973 yılında ilk Beymen mağazasını ortak olarak ben açtım. Cem Boyner yaz sezonunda gelir bizim mağazada çalışırdı. Benim yanımda yetişti, bir nevi hocalığını yaptım. Osman Bey bana abilik yaptı, Allah sağlık versin ona…
Osman Boyner ile Ortaklığınızı neden bitirdiniz?
Osman Ağabey ile ortaklığımız 1980 yılına kadar sürdü. Aramızda herhangi bir anlaşmazlık olmadı. Sadece o yıllarda yüksek enflasyon var, her şey artıyor. Eğer bilançoda her sene ortaklığımızdan payıma düşen parayı alıp yatırım yapmazsan para eriyor. Osman Bey, ben kar dağıtmam diyor ama parayı kendi kullanıyor. Ben yüzde 40 ortağım ama ben kullanamıyorum. Bir sene, iki sene, üç sene… O dönemde Anonim Şirket statüsünü de bilmiyorum. Baktım olmuyor, ben de ayrılmak istiyorum dedim, paramı aldım ayrıldım. O parayla da Kiğılı Konfeksiyon Fabrikası’nı Yenibosna’da kurdum. 1980 yılında ortaklıktan ayrıldım ve Beymen’den aldığım hisseme düşen para ile kendi fabrikamı kurdum. Üretime başladım, bu sefer ben Kiğılı bayilikleri vermeye başladım. Türkiye çapında 500’e yakın bayim oldu. Mal yetiştiremedik.
Abdullah Abi, Turgut Özal döneminde politikaya girişin nasıl oldu?
Siyasetten hem müşterilerimiz hem de dostlarımız var. Bana ne zaman teklif yapıldıysa ben siyasete girmeyi kabul etmedim. Anavatan Partisi’nin kuruluşunda da oldu bu ama kabul etmedim. Ama bir gün benim rızam olmadan, Anavatan Partisi’nin İstanbul’da yapılan il kongresinde, rahmetli Turgut Özal’ın isteği üzerine benim ismimi koydular, ben seçildim. Seçildikten sonra bana tebliğ edildi, benim bir şey söylememe imkân kalmadı. Partiye üye olmadan seçilmiş oldum, sonradan üye yaptılar. Bir de başıma siyaset geldi. 5 yıl sürdü. Sonra ben politika yapamam dedim ve istifa ettim.
O zaman biraz da Fenerbahçe konuşalım. Nasıl Başladı bu sevda?
Fenerbahçe sevdası ayrı bir sevda. Bir gün mağazada kasiyer yanıma geldi, ‘Efendim Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz mağazaya geldi, yanında da biri var.’ dedi. Faruk Bey o dönemde İstanbul Belediye Başkanı. Hemen koştum yanına ilgilendim, iki takım elbise aldı. Odama davet ettim, kahve ikram ettim. Bana hangi takımı tuttuğumu sordu, Fenerbahçeliyim dediğimde ‘Kulübe üye misin’ diye sordu. Üye olmadığımı öğrendiğinde yanındaki genel sekretere ‘Hemen Abdullah Bey’i üye yapalım.’ dedi ve böylece üye oldum. Taraftardım, sevdamız artarak devam etti.
Yıllar sonra Aziz Yıldırım’ın listesinden yönetime girdim. Basın sözcüsü oldum. İki yıl sürdü ama baktım işlerim büyüyor ben işlerimi aksatıyorum, Aziz Yıldırım’a ‘Bana müsaade et ben gideceğim.’ dedim ve ayrıldım. Bir zaman sonra Aziz Yıldırım beni çağırdı, ‘Fenerium’dan para kazanamıyoruz, zarar ediyoruz, biz bu işten anlamıyoruz, bu işler senin işin. Fenerium’un başına geç, bu işi yürüt.’ dediğinde, ‘Bir şartla işin başına geçerim. İşime karışmayacaksın, her ay gelir yönetime rapor veririm. Karışırsan bırakırım.’ dedim. O da kabul etti ve 7 yıl sürdü. Fenerium’un ardından kulüp mağazacılığını diğer kulüplere de öğrettim. Beşiktaş’a, Trabzonspor’a Sivasspor’a bu konuda yardımcı oldum. Kulüplere büyük bir gelir kapısı açtım.
Bana spordaki ahlakı öğreten 2 kişi var. Birisi Türkiye Futbol Federasyonu’nun eski başkanı Şenes Erzik, diğeri de Fenerbahçe Eski Başkanı Aziz Yıldırım. 2 tane düzgün ve dürüst insanla çalıştım. Bugün Aziz Yıldırım’ın 20 yılda Fenerbahçe’ye yaptıkları inkar edilemeyecek boyutlarda. Bugün Ali Koç da yapıyor, teşekkür ediyoruz. Şenes Bey de Türk futbolunu en iyi yönetenlerden birisiydi. Onunla 7 yıl çalıştım. Dolayısıyla Türk futbolu hakkında bilgi sahibi oldum, kulüplere yardım ettim.
Kiğılı’da üçüncü kuşak yönetimde. Abdullah Kiğılı neden emekliye ayrılıp hayatını yaşamıyor da hala çalışıyor?
Benim 60 yılım burada geçti, çalışmak benim yaşam şeklim. Ben burada mutlu oluyorum. Hem çalışıyorum hem tatil yapıyorum. 2 bin kişilik ekiple konuşuyorum, yeni açılan mağazaları ziyaret ediyorum. Şimdi Ramazan Ayı diye mağazalara iftar veriyoruz, onlarla beraber orucumuzu açıyoruz. Benim hayatım bu, hala çalışıyorum. Haftanın 4 günü burada çalışıyorum, bir gün de Zorlu Center’da ofisim var, orada çalışıyorum ve haftayı tamamlıyorum.