Havaların ısınması ile birlikte dönemsel alerjiler vücudun farklı bölgelerinde rahatsızlıklara neden olabilir. Gözlerimiz alerjenlerden en çok etkilenen organlarımızın başında gelir. İlkbahar aylarında, özellikle polen ve çimen gibi alerjenlere karşı hassas olanların günlük yaşamları olumsuz etkilenir. Dünyagöz Ataşehir Hastanesi’nden Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Cem Mesçi, bu dönemlerde oluşabilecek göz rahatsızlıklarına karşı nasıl önlem alınabileceği konusunda bilgiler verdi.
Bu Belirtiler Varsa Göz Muayenesi Olunmalı
İlkbahar mevsimi ve hava sıcaklıklarının arttığı son günlerde alerjik reaksiyonların görülme sıklığında ciddi oranda artış yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Cem Mesçi, “Çevreyle temas sebebiyle yaz alerjileri en çok gözleri etkiliyor. Alerjiler gözlerde genellikle, yanma, batma, sulanma, kaşınma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozuklukları gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Bunun yanı sıra, lens kullanımı da alerjik reaksiyonların oluşma riskini artırıyor. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde uçuşan polen ve tozlara ek olarak, deniz ve havuzlara lensle girmek de gözlerde alerjik reaksiyon oluşumunu tetikleyebilir. Lenslerin üzerine yapışacak polen ve mikroplar, alerjilerden iltihaplanmalara kadar pek çok ciddi problem oluşmasına sebep olabilir. Eğer bu belirtiler yaşanmaya başladıysa detaylı bir göz muayenesine giderek gerekli tedbirleri almak önemlidir” şeklinde uyarıda bulundu.
Gözyaşının Yapısı Bozulduğunda Göz Kuruluğu Ortaya Çıkıyor
Bazı göz ve göz kapağı hastalıklarının yanı sıra immünolojik hastalıkların da göz kuruluğuna yol açtığı konusunda bilgi veren Prof. Dr. Cem Mesçi, “Bu hastalıklar, yağlı ve sıvı olarak 2 katmandan oluşan gözyaşının yapısını bozarak kurugöz hastalığının oluşmasına sebep oluyor. Ayrıca kapalı ofis ortamları ve ekrana uzun süre bakmak gözyaşının buharlaşmasını artırarak gözyaşının bozulmasına katkı yapıyor” dedi.
Kuru göz hastalığının gözde yanma, batma, ışık hassasiyeti, yorgunluk hissi, ekranlı araç kullanımında konforsuzluk gibi rahatsız edici birçok şikayet ile kendisini gösterdiğinin altını çizen Prof. Dr. Mesçi, “Göz kuruluğu tanısı; hastanın hikaye ve şikayetleri, gözyaşı kırılma zamanı, shirmer testi, ozmolarite testi, ve yeni yaklaşımlarda meibomografi denilen gözyaşının yağlı tabakasını oluşturan göz kapaklarındaki yağ bezlerinin yapısının gösterilmesi ile konuluyor. Hastalığın şiddeti ve sebebine göre tedavi seçenekleri değişebiliyor” dedi.
Işığın Antioksidan ve Isı Etkisiyle Kurugöz Tedavi Edilebiliyor
Suni gözyaşı damlası, jeller, bağışıklık yanıtını düzenleyen ilaçlar ve punktum tıkacı gibi küçük cerrahi müdahalelerin yanı sıra alışkanlıkların değiştirilmesi ile kurugöz hastalığının tedavi edilebildiğini ifade eden Prof. Dr. Mesçi, kurugöz klasik tedaviler dışındaki diğer uygulamalar hakkında da bilgi verdi:
İPL ve maske tedavisi, kronik blefarit hastalarında ve bunun sebep olduğu kurugöz hastalarının tedavisinde kullanılan yeni bir tedavi seçeneği olarak öne çıkıyor. İPL ve maske tedavisinde ışığın ısı etkisi ve anitinflamatuar/antioksidan etkisinden faydalanılıyor. Isı etkisi ile yağ bezlerinin kanalları açılıp, akışkanlığı artırılırken gözyaşının en önemli tabakası olan yağlı tabaka tekrar oluşturulmuş oluyor. Böylelikle dışarıdan bir ilaç ile tedavi etmek yerine, gözün kendi gözyaşı üretim sisteminin daha düzgün çalışması sağlanıyor.
Göz çevresine ve kapaklara, özel bir probe ile ardışık 5 noktaya kısa süreli yoğunlaştırılmış ışık atışları uygulanıyor. Bu sırada göz özel gözlükler ile korunuyor. Sonrasında 10-15 dk süren ışık maskeleri ile tedaviye devam ediliyor. Tedavi sonunda mekanik masaj yapmak tedavinin etkinliğini arttırabiliyor.
Hastalığın bulgularına ve şiddetine göre 3 ya da 4 seans uygulanan bu tedavinin etkinliği 6 ay ile 1 yıl arasında devam ediyor. Bu sürelerin sonunda eğer gerekirse tedavi tekrarlanabiliyor.