Bizim için başarı, savunduğumuz tarafın menfaatini kendisine mümkün olan en yüksek oranda teslim ettiğimizde gerçekleşir.
Devrim Nur Kayabalı, mesleğine aşık, ne istediğini bilen, ülkesini seven, doğaya ve hayvanlara aşık güçlü bir karakter. Başarıları ile adından sıkça söz ettiren ancak iş ve özel hayatında kuralları olan bir hukukçu. İstanbul Barosu Avukatlarından Devrim Nur Kayabalı ile dünden bu güne mesleğindeki kariyer yolculuğunu ve kişisel özellikleri üzerine çok hoş bir röportaj yaptık. Gelin birlikte okuyalım.
Ailenizin Size “Devrim Nur” adını koymasının bir hikâyesi vardır sanırım, mahsuru yoksa dinlemek isterim
Ailemde farklı siyasi görüş mensubu fazlaca insan var. Babam 68 kuşağı mensubuydu, hayatını davasına adamış, genç yaşta siyasete atılmış bir gençmiş. Annem ise eğitimci bir aileden geliyor ve daha muhafazakâr bir bakış açısına sahip bir aileden. Kısaca çocukluğum kominist-faşist kavgaları içinde geçti de diyebilirim. Tabi ki dönemlerde isimler çok önemliydi…
Ancak o tarihlerde tıp bu kadar ilerlemiş değil ancak doktor diyor ki erkek olacak. Doğumdan 1 ay önce başlıyor isim kavgası. Babam ısrarla Nazım Hikmet’in ‘Memleketim’ isimli şiirine atıfta bulunuyor. Bir oğlum olacak adı da “Memleket” olacak…
Annem ayılıyor bayılıyor doğum sancısı bir taraftan doğum anı geliyor ben, uzlaştırıcı olsun diye kız çocuk olarak dünyaya geliyorum, bütün hayaller suya düşüyor tabi. Hadi bakalım isim kavgaları yeniden başlıyor. Bir ay boyunca isimsiz bebek olarak ailede yaşıyorum. Rahmetli dedem bakıyor olacak gibi değil olaya el koyuyor. Ne sağcı olsun ne solcu, adaletli ve hakkaniyetli bir insan olsun, zıt görüşler arasında köprü olsun. Bırakın siyasi bir karar verecekse de zamanı geldiğinde kendi karar versin diyor. Bu şekilde adım Devrim Nur olarak nüfus kayıtlarında yerini alıyor.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Adınızla özdeşen bir hikâyeniz var mı?
Babam hayatı boyunca ‘insana’ hem sosyal hem siyasi anlamda kıymet veren biri oldu. Dünyevi hiçbir şeye kıymet vermedi. Mali anlamda hiçbir yatırım yapmadı. İhtiyacımızdan fazlasını tanıdığı tanımadığı herkese dağıttı…
Her zaman “Boş ver malı mülkü yatırımı insana yap” dedi. Yarın bir gün bir sorunun olduğunda daire duvarları ya da araba tekerlekleri seni dinlemez ama insan dinler derdi. Siyasi ve ticari hayatına son verdikten sonra da, bu görüşün uzantısı olarak kendini sanata adadı diyebilirim. Sanat sokakları, dernekler, tiyatro sahneleri kurdu. Yine düşünce yapısı aynıydı. Daha fazla insana ulaşmak için şiirle, tiyatroyla, hikâyeleri olan antik eşyalarla kendini anlatabileceğine, böylece ölümsüz olabileceklerine dair bir inanç geliştirdi. Hür sanat için, aşkla emek verdi. Hala da devam ediyor…
Zonguldak Sanat Derneği Başkanı Fuat Kayabalı’nın kızı olduğunuzu öğrendik. Sanatçı bir babanın kızı olarak sizin sanatla ilginiz nasıl?
Benim açımdan ise ne yazık ki durum pek öyle sayılmaz. Daha analitik bir görüş açısı kazandım zamanla. Babamın sevdasından bana kalan sadece ‘antika’ sevdası oldu dersem hataya düşmem. Eski kitaplar, eski eşyalar gibi. Ne arıyorum derseniz? “Sanırım hikâye arıyorum” cevabını veririm. Birilerinin (sanat anlamında) benden çok farklı dönemlerde benimle aynı duyguları paylaştığını bilmek bana keyif veriyor
Mühendislik eğitimi alırken, bir anda karar değiştirip Okan Üniversitesinde hukuk fakültesine geçmişsiniz. Sizi hukuk fakültesine iten sebep ne oldu?
Evet, İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Mühendisliği eğitimini bıraktım. Daha doğrusu kendimi attırdım. Ne yapayım olacak gibi değil, aile baskısı var. Tabi
Hukuk fakültesine geçiş süreci epey sancılı oldu. Ama istediğimden hiç vazgeçmedim. Tekrar sınava giriş sürecinde hem değişik işlerde çalıştım hem okudum. Tercümanlık yaptım özel ders verdim garsonluk da dahil olmak üzere çeşitli işler yaparak maddi özgürlüğümü kazandım.
Hukuk eşit ağırlık bölümüydü o dönem farklı bölümlerden geçişte puan kırılıyordu. O nedenle ben de yeni eğitim yerimi, Google’a İstanbul, hukuk ve uzak kelimelerini yazarak, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni seçtiğimi hiç unutmam. Hukuk fakültesine girdiğim ilk andan itibaren yeni öğrencilik dönemimin tamamında hukuk stajı yaptım. Velhasıl okurken çalıştığım için, mezun olduğumda da ben zaten avukat olmuştum. Mezuniyetimden bir yıl sonra da kendi hukuk büromu açtım.
DNK Hukuk Bürosu’nu kurmanızdaki en büyük etken neydi? Bize DNK’dan bahseder misiniz?
Aslında büro açılışını kendimden çok kendim gibi hisseden meslektaşlarım için kurdum diyebilirim. Bizler Hukukçu olarak saygı görmeyi hak eden birer kamu bekçisiyiz. İster kendi vergi levhamız olsun ister olmasın. Bireyselliği önemli olan bu mesleğin izinde başarılarımızın altına kendi imzamızı atabilmeliyiz. Şu an büromuzda tüm meslektaş ve ekip arkadaşlarımız yetkinliklerine ve isteklerine göre konumlandırılır. Çalışma arkadaşından öte biz kalabalık bir aileyiz. Birinin başarısına sevinen, diğerinin başarısızlığını toparlayan, sorumluluğu paylaşan koca bir aileyiz. Ben de bu ailenin bindiği geminin dümenindeki kaptanım.
“Adalet tecelli etti / etmedi” gibi cümleleri sıkça duyar olduk. “Adalet” kelimesinin tanımı sizce nedir ve avukatlar adaleti mi savunur, müvekkilini mi?
Adalet farklı statülerdeki bireylerin eşit silahlarla ve eşit olarak çarpıştığı bir mecrada hakkını ispatlayanın adıdır. Avukat ne sadece müvekkilini ne de salt adaleti savunur. Avukat, müvekkili için bazen müvekkilinin kendisi için yerinde olmayan taleplerine karşı onun için adaleti savunur. Aksini söylemek ne icra ettiğimizin bilincinde olmamaktır, samimi de değildir. Bizler her zaman bir tarafı savunmak için mesleğimizi icra ederiz. Üzerimize cübbeyi de bir tarafın menfaatleri için giyeriz. Hukuk danışmanlık koltuğumuzda yine bir taraf için otururuz. Bizim için başarı, savunduğumuz tarafın menfaatini kendisine mümkün olan en yüksek oranda teslim ettiğimizde gerçekleşir. Benim bireysel adalet anlayışım ise oldukça serttir, herkese hakkını teslim ettiğimde gerçekleşir. Hak iyilikse iyilik, kötülükse kötülük. Eksik yok fazla yok. Ne yazık ki hataya karşı toleransım oldukça düşüktür. Hatayı ben yapmış da olsam cezalandırılmam gerekir. İnançlı bir insanım, Allah’a, insanlara, sevgiye inanırım. Hakka, hukuka ve başarıya inanırım.
Güzel bir kadın olmanın dışında, yaşınıza göre olgun ve çok güçlü bir karaktersiniz. Sizi mesleğiniz mi, müvekkillerinizin davaları mı böyle güçlü bir karakter haline getirdi?
İltifat için teşekkür ederim, güzellik görecelidir. Öyle görüyorsanız ne mutlu bana. Olgun olduğumu çok sanmıyorum aslında hatta aksine hiperaktif, agresif, çocuk gibi bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Benim hareketlerimin önünü arkasını kestirmek çok mümkün değildir, çoğunlukla ben bile kestiremem. Sadece kararlı ve soğukkanlıyım. İstediğim şeyleri de almadan vazgeçtiğim pek görülmüş şey değildir. Amatör ve heyecanlı tavırlarım dışarıda pek olmaz, olsa dahi bir strateji dahilindeki hareketlerdir. Üzerimizdeki cübbenin bir ağırlığı var, en küçük hatamızın bedelini biz değil bizlere güvenerek davasını emanet etmiş kişi veya kurumlar öderler. Bir insanın güvenini kırmaktan daha ağır ne olabilir ki?
Bana Devrim Nur Kayabalı’nın ofiste, adliyede ve mesai bitiminden sonraki, üç kadının karakteri ve özelliklerini anlatır mısınız?
Ofis benim ilk evim. İlk diyorum çünkü iş yerimi evimden daha çok gördüğüm bir gerçek. Ofisteki herkes benim kan bağsız akrabalarım, bir aile evinde nasıl davranıyorsa ofis içinde de öyleyim. Kim nasıl motive ise o şekilde çalışsın isterim. Aramıza yeni katılan arkadaşlara da ‘Evine hoş geldin’ deriz. O yüzden ofis eşittir evdir benim için. Seslerin çok yükselmediği konforun yüksek ama başarının daim olduğu yerdir.
Adliye farklı tabii ki… Oraya adım attığınız andan itibaren bir temsilcisiniz, bireysel istekleriniz, hissiyatlınız, ilişkileriniz hepsi donmuş olur. Cübbe ile üzerinize bir kimlik giyersiniz hedefe kilitli ve soğukkanlı halde. Duruşma veya tahkim toplantılarında en çok sesi çıkan vekillerden biri benimdir. Çünkü ortada bir amaç ve Sizden açıklama bekleyenler var.
Özel hayatım ise çok sakindir. Özel hayatımı özel yaşamayı tercih edenlerdenim. Basit, sakin ve doğa ile iç içe zevklerim var. At binmek, avlanmak, kayak yapmak, yürüyüş gibi daha ilkel huzur depolarım var. Sessizlik ve dinginlik isterim. O yüzden kendime ayırdığım kısıtlı zamanlarda huzurumun bozulmasına izin vermem.