ManşetRÖPORTAJLARSAĞLIK

Medicana Ataşehir Hastanesi Genel Müdürü Dr. Murat Kaya, yaşadığımız büyük deprem felaketiyle ilgili çok özel açıklamalarda bulundu

Pozitif bilinci canlı tutmalıyız

Uzun bir aradan sonra sohbet etmek için Medicana Ataşehir Hastanesi’ndeki yeni makamında (Genel Müdür) bir araya geldiğimiz sevgili dostumuz Dr.Murat Kaya, her zaman olduğu gibi yine enerjik hali ve o dik duruşu ile karşıladı bizi. Nasılsın diye başladık söze buruk bir hüzün ile…

Pandemi gibi dünyayı kökten değiştiren bir olayın ardından “yeni normal” kavramının hakim olduğu dünyaya alışmaya çalışırken, yüzyılın afetini yaşadık. Neler hissediyorsunuz?
Benim nasıl olduğumdan çok toplum olarak nasıl olduğumuzu değerlendirirsek daha isabetli olacak ve özetleyecek olursak; kısaca ağır bir travma altındayız diyebiliriz. Bu büyük deprem 11 il ve 13.5 milyon insanı etkiledi. Bu zamana kadar depremlerde yaşanan en fazla can kaybı ve en büyük yıkımı yaptığı için de “asrın felaketi” olarak nitelendirmek doğru bir tanımlama olur. Afet kavramı TDK sözlüğünde “çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım” anlamına gelir fakat afetin taşıdığı anlam bundan çok daha fazlasıdır.
Afetler, toplumların fiziki, ekonomik ve toplumsal kayıplar yaşamasına sebep olan ve gündelik yaşayışı aksatan doğa, teknoloji ya da insan kaynaklı olaylardır. Biz bir felaketi yaşadık maalesef; afet ise meydana gelen bu olayın bireyler ve toplum üzerindeki tüm etkileridir. Dolayısıyla hala afetin içindeyiz diyebiliriz. Kabullenilmesi çok çok zor, kaldı ki bu durum kayıp yaşamayanlarımız da bile ciddi psikolojik ve travmatik etkiler oluşturdu.
Depremler yarattıkları can ve mal kayıpları ile toplumsal ve bireysel travmalara, gelecekte kapanması zor derin sosyal bunalımlara da yol açarlar. Elbette ki etkileri hepimiz üzerinde farklı farklı olsa da kolayca yakın zamanda unutulup gidecek bir olay değil. Bireylerden toplumun geneline kadar psikolojik, sosyolojik, ekonomik, sistemsel, siyasi etkileri de uzunca bir süre yaşamaya devam edeceğiz. O yüzden artık konu, “yeni normaller” demek, bunları yaşamımıza entegre etmek değil; akılcı, çözümcü, yapıcı ve geliştirici hedefler koyarak o hedeflere ulaşmak ve çıtayı her seferinde yükseltmek.

Elbette depremin etkileri büyük oldu, olmaya da devam edecek. Peki genel değerlendirmeniz ne yönde?
Ülkemizin bir deprem kuşağında olması sebebi ile, birçok insanımızın doğrudan ya da dolaylı bir deprem deneyimi var. Zira ülke geçmişimizde bunu farklı ölçeklerde yaşadık ve bu konuda bir hafızamız var. Doğal afetlerden kaynaklı yıkımlar ya da insanın sebep olduğu yapay afetler, toplumun üyelerini bir araya getirmekte ve sosyal dayanışmayı kuvvetlendirmektedir. Türkiye gibi yardımlaşmanın gelenek halinde olduğu sosyal normlarla yaşayan ülkelerde özellikle deprem sonrasında dayanışma ve birliktelik hemen kendisini göstermektedir. Genellikle deprem sonrası oluşan kaotik atmosferde; günlük hayattaki ön yargılar, insanlar arasındaki ayrımcılıklar ve hatta inançsal farklılıklar, husumetler bir yana bırakılmakta ve yardım duyguları ile hareket edilmektedir. Bu süreçte bireylerin empati yeteneği hiç olmadığı kadar gelişebilmektedir. Dolayısıyla toplum, dolaylı da olsa bir araya gelmekte ve bir dayanışma içerisinde durmaktadır. Toplumlar afet gibi yıkıcı, yaralayıcı ve zarar verici kaos dönemlerinde kendi bireyselliklerini unutup etrafındakileri önemsemeye başlamaktadırlar. Bütün olumsuzluklara rağmen toplumsal ve insani dayanışma daha önce hiç görülmediği kadar artmakta ve toplumda bu yönde pozitif bilinç ve algı oluşturabilmektedir. İşte bu pozitif bilinci canlı ve hafızalarda yaşar halde tutmamız gerekiyor. Bu yıkım bizim dayanışma ağlarımızı, millet olma bilincimizi pekiştirdi. İşte bu bilinç ve ruh hali bizi tarih boyunca karşılaştığımız bütün felaketler karşısında dayanıklı kılıyor. Her acıdan, afetten, felaketten hem ders çıkarıyor hem de daha güçlü biçimde birlikte sıyrılıyoruz. Bu ve benzeri olaylara bakarsak tarihimiz boyunca birbirimize bağlanıyor, ayrılıklarımızı unutuyor, biz bir olunca bizi hiçbir şeyin yıkmayacağını görüyor, hissediyoruz.

Ancak bu dayanışma bile hiç zarar görmedik anlamı taşımıyor. Aslında birçok yönden büyük zarar görüyoruz. Japonya’nın deprem gerçeğinde bugün geldikleri noktaya bakarsak, orada depremlerin zararları hemen herkes için eşittir ve en az düzeydedir denebilir. Yani acılar, felaketler ve hisler herkes için eşit dağıtılmış durumundadır. Fakat Türkiye için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Japonya’da çok şiddetli depremler meydana gelmesine rağmen, uzun yıllardır hiçbir bina veya yapıya zarar gelmiyor. Çünkü dersler çıkarıldı ve bu derslerden elde edilen bilgiler ve önlemler uygulanarak hayata geçirildi. Yaşayan ve sürdürülen sistemler haline getirdiler deprem olgusunu.
Ekonomik olarak da yeniden ve doğru bir şekilde bölgeyi inşa etmek, kalkındırmak konusunda hepimiz üzerinde etkileri olacağı gibi, aynı zamanda da elimizi taşın altına koymamız gereken bir süreç yaşayacağız. Diğer yandan ülkemizin deprem kuşağında yer alması nedeniyle, depremden etkilenme ihtimali olan başta İstanbul, İzmir olmak üzere birçok büyük kentin, sanayi, ticaret ağlarının korunması, depremden en az etkilenecek şekilde güçlendirilmesi önümüzde duran en önemli gündem.
Yaşam şeklimiz, yaşam alanlarımız değişecek bence. Deprem konusunda bilinçlenmek ilk görevlerimiz arasında yer alacak. Oturacağımız ve/veya oturduğumuz evlerin sağlamlığı, sağlamlaştırılması, aynı şekilde iş alanlarımızın da daha güvenli hale getirilmesi için ayakları yere basan ve güvenli adımlar atmak, planlar yapmak zorundayız.

Umutla yaşamaya devam etmek asıl mesele dediniz…
Evet.. O yüzden diyorum ki konu, bu olayı “yeni normal” adı altında kalıplaştırmak değil, konu artık dünya düzeninin ve yaşam döngüsünün de bir olgu olduğunu ve burada bize düşen görevin alışmak, kalıplara sokmak değil, umutla yaşamaya devam etmek olduğunu görmekte yatıyor. Hep söylerim “Hayatta en mutlu olduğum an, hedefe ulaştığım ve başarımı gördüğüm andır. Yeryüzünde para ile elde edeceğim hiçbir şey, beni başarma duygusu kadar mutlu edemez.” Şimdi gerçekçi, ulaşılabilir dayanışma ile desteklenecek hedefler koyma zamanı hepimiz için. Bunu başarabiliriz ve mutlu olabiliriz.
Doğayı izlemek, doğadan bir şeyler öğrenmek ve ona saygı duymak insanoğlunun anlaması gereken en öncelikli derslerden birisidir bence. Bu denge kurulduğu zaman, hayatımızda çok büyük değişimlerin olduğunu hepimiz göreceğiz. Kabul etmemiz gereken en temel gerçek ise; insanoğlunun bencilce kurduğu sistemlerin yine insanoğluna verdiği zararlardır. Yakın zamanda yaşadığımız bu felaket ne acıdır ki, sistemmiş gibi görülen sistemsizliğin, denetimsizliğin ve bencilliğin eseridir. Artık ders almak zorundayız. Mecburuz.. Artık bundan kaçamayız, üstünü kapatamayız. Bu afet Covid-19 pandemisi gibi değildir. Pandemi de belirsizlik vardı, bilmediklerimiz çok fazlaydı. Yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir durum ile tüm dünya yüzleşti. Ancak yaşadığımız deprem felaketini gerek ülkemiz gerekse dünya birçok kez yaşadı, deneyimlendirdi. Peki daha kaç kez tekrarını yaşamamız gerekiyor ki böylesine felaketlere hazırlıklı olmak için, yaşadıklarımızdan ders almak için.
Sevdiğim yazarlardan biri olan Ernest Hemingway’in “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” kitabından bir alıntı ile bitirmek isterim sözlerimi. “Çürümenin yok edilmesi için gözle görünür hale gelmesi gerek. Ancak çürümüş dallar kesilirse ağaç sağlıklı yaşar ve büyür. Ümitsizlik sis gibidir; güneş doğunca dağılır.” Ümitsiz olmamak, umudu kaybetmemek insanoğlu olarak tek motivasyonumuz ve yaşam kaynağıdır.…

Sevgili dostum, biz seni yeterince tanıyoruz ancak sizi tanımayan dostlarımız için Dr.Murat Kaya kimdir dersem, bize nasıl anlatırsınız Dr. Murat Kaya’yı?
Önce kısa bir özet geçmek adetten olmuş, öyle başlayalım. 1971 yılında İstanbul’da doğdum. 1988 yılında Haydarpaşa Lisesi’nden mezun oldum. Lisans eğitimimi ise İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Ardından İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadi Enstitüsü Sağlık İşletmeciliği Bölümü’nde yüksek Lisans, yine İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü Bölümü’nde yüksek lisans yaptım.
1999 yılında sağlık sektöründe hastane yöneticiliği ile başladığım kariyerime Anadolu Sigorta, Anadolu Hayat Emeklilik, BSK Medline Grup, Medical Park Grubu gibi ülkenin önde gelen sağlık ve sigorta kurumlarımda üst düzey yönetici olarak devam ettim. 2012 yılından bu yana Medicana Sağlık Grubu, Medicana Çamlıca Hastanesi Genel Müdürü olarak görev yapıyordum. Grubun gelişmesi ile birlikte 2022 Eylül ayından itibaren Medicana Ataşehir Hastanesi’nin Genel Müdürlük görevine getirildim..
Murat Kaya’yı size nasıl anlatırım kısmına gelince; daima öğrenmek, değişmek ve kendimi geliştirmektir en büyük amacım. Hedef ve başarı odaklıyım. Merakımı hiç kaybetmedim. Doğru soruları sormanın, iyi bir gözlem ile birleşince doğru bir analiz oluşturduğunu düşünüyorum. Bu yüzden soru sormaktan ve sorgulamaktan da çekinmedim hiç. Herkesin karakteri kendine hastır ve deneyimlerle şekillendiğine inanırım.
Kariyerim ve başarılarımın altında ailemin büyük desteği vardır. Onların hakkını ödeyemem. Yine kariyerimin temellerinde okuduğum Lise olan Haydarpaşa Lisesi’nin büyük katkı ve öğretileri vardır. Hatta hatta, bütün hayat felsefemi, çalışma disiplinimi Haydarpaşa Lisesi’nde edindiğimi söyleyebilirim.

 

İlgili Mesajlar

1 of 2.146