Prof. Dr. Uğur Anıl Bingöl’ün doktor olma serüveni, veteriner bir babanın oğlu olarak bir şeyleri kesip içine bakma merakıyla başlamış. Tıp Fakültesine girdiğinde plastik cerrahinin büyüsüne kapılıp bu alanda kendisini geliştirmiş.
Bingöl, başarı hikayelerinin ardından arkadaşı Prof. Dr. Selahattin Özmen ile birlikte geçtiğimiz aylarda Nişantaşı’da ENSO Klinik’te hastalarına hizmet vermeye başlamış. Prof. Dr. Anıl Bingöl ile plastik cerrahi ile ilgili merak edilenleri konuştuk…
Hocam sizi doktor olmaya iten faktörler ne oldu? Neden tıp?
Tıptan öte ben hep cerrah olmayı düşünmüştüm. Kesip içine bakma gibi bir merak söz konusuydu. Veteriner hekim olan babamın mesleğinde yaptıkları da çok hoşuma gidiyordu. O yüzden ben de cerrah olmak istedim ve tıp fakültesine gittim.
Tıp fakültesini bitirdikten sonra Cerrahpaşa’da plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi ana bilim dalında uzmanlık yaptınız. Tercih sebebiniz ne oldu?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Tabii orada staj dönemi oldu. Ben genel cerrah olmak istiyordum. Travma bölümüyle ilgileniyordum ama plastik cerrahların acilde nelerle uğraştıklarını görüp araştırmaya başladım. Plastik cerrahiyi, olmayan organları yapmak, bozulmuş organları onarmak ya da mevcut olanı daha güzel hale getiren bir branş olarak gördüm. Böyle büyülü bir branş gibi geldi. Ben de Cerrahpaşa Plastik Cerrahi’yi tercih ettim. Bütün plastik cerrahilerin özellikleri var ama hem İstanbul Üniversitesi olması sebebiyle hem de Türkiye’nin sayılı plastik cerrahi bölümlerinden olmasından dolayı Cerrahpaşa’yı tercih ettim.
Ardından Amerika’ya gittiniz. Birçok doktorumuz gidip orada kalıyor. Sizi buraya döndüren etken ne oldu?
Cerrahpaşa’da her asistan yurt dışına gönderiliyor. Ben de ABD’deki en büyük mikrocerrahi merkezlerinden birisinde araştırma görevlisi olarak çalışma fırsatı buldum. Vizyon geliştirmek ve işlerin nasıl yürüdüğünü görmek açısından güzel bir deneyim oldu. Türkiye’deki eğitimi tamamlayıp ABD’ye dönmemi de istediler orada. ABD’den çok Avrupa kültürüne daha yakın buluyorum kendimi. ABD biraz daha vahşi geliyor bana. Ama özellikle plastik cerrahi açısından Türkiye çok ileri seviyede olduğu için burada kalmak daha hoş. Mesela kendinizi mikrocerrahi alanında ilerletmek istiyorsunuz ama Almanya gibi bir yerde bu eğitimi alamazsınız. Çünkü orada iş kazası, maden kazası olmuyor. Mikrocerrahide ilerleyebilmek için bu tür şeylerin yaşanması gerekiyor. Türkiye’de estetik hastası da bol miktarda var, kaza da bol miktarda var. İnsanların derdine derman olmak açısından da daha iyi. O yüzden kendi ülkemde ilerlemenin daha iyi olacağını düşündüm.
Tıp fakültesini bitirip Cerrahpaşa’ya başladım. Sonrasında GATA’da askerlik hizmetimi tamamlayıp mecburi hizmet için Tokat’a gittim. İstanbul’dan ilk çıkışım oldu. Hastanedeki ilk plastik cerrahtım. Daha önce Tokat’a plastik cerrah gitmemiş. Orayı çok sevdim. Sonra dönüp Yeditepe Üniversitesi’nde işe başladım. Yardımcı doçent olarak başlayıp önce doçent sonra profesörlüğümü aldım. Oradan da ayrılarak kendi kliniğimi kurdum.
ENSO kliniğin açılımı nedir, kuruluş hikayesi nedir?
‘ENSO’, Japon kültüründe minimalizm demektir. Yani en az dokunuşla en estetik sonucu almayı hedefleyen felsefi bir akım. ENSO simgesi, tamamlanmamış bir halka. Tamamlamaya çalışırsınız ama tamamlanmıyor. İnsanın kendisini sürekli geliştirmesiyle ilgili bir felsefe. Ama en önemlisi Japon estetiği. Biliyorsunuz Japonya’da eşya ve hayat konusunda en az eşyayla, en az dokunuşla rahat bir hayat yaşama söz konusu. Biz de kendi kliniğimizde bu anlayışı hedef alarak bir düzen oturttuk. Minimal dokunuşlarla estetik bir görüntü ortaya koyup, ufak dokunuşlarla kimsenin anlayamayacağı estetik görünümler ortaya koyuyoruz.
Klasik estetik, güzellik diyoruz ama bu kadar basit değil. Ne gibi hizmetleriniz var?
ENSO’da biz iki ortağız. Diğer ortağım Prof. Dr. Selahattin Özmen. İki kişi ayrı ayrı olarak değil ortak olarak çalışıyoruz. Birbirimizin vakalarına yardım ediyoruz. Sadece oda ortaklığı gibi bir durum yok. Plastik cerrah denilince insanların aklına estetik geliyor ama estetik cerrah değiliz sadece. Onarım cerrahisi ve mikrocerrahiyi yoğun olarak yapan insanlarız. Ben özellikle diyabet, şeker hastalığı ve el cerrahisi mikrocerrahi alanında çalışıyorum. Bunun dışında bütün estetik ameliyatları da gerçekleştiriyorum. Kliniğimizde estetik işlemleri yapıyoruz ama bu kliniği açmamızın sebebi, hastalarımızın rahat rahat bize derdini anlatabilmesi ve ne istediğini söyleyebilmesi. Burada randevuyla çalışıyoruz. Her hastaya vakit ayırmaya çalışıyoruz ve ne istediğini anlamak istiyoruz.
Türk Plastik Cerrahi Derneği Yönetim Kurulu Üyesiyim, saymanım. Aynı zamanda Diyabetik Ayak Derneği’nin de başkanıydım. Diyabetik ayak Türkiye’de çok bilinmeyen bir konu. İnsanların bacaklarının kesilmesiyle, amputasyonla sonuçlanan bir durum. Biz de bir sivil toplum örgütü olarak bu işe el atıp bu durumdaki hastalar için ne yapabileceğimizi düşünerek bu işe giriştik. Mikrocerrahinin vücutta kullanılmadığı alan yok. Kulağı olmayan çocuklara kulak yapmak, kanser ya da kaza nedeniyle burnunu kaybetmiş insanlara burun yapmak gibi yaptığımız işler var. Plastik cerrahi diğer branşlardan biraz farklı. Sadece bir hastalığı düzeltmek değil, yaşlanan bir organı da yenilemek, gençleştirmek üzerine çalışmalar yapıyoruz. Aslında plastik demek şekillendirmek demek, rekonstrüktif onarmak demek, estetik de zaten düzgün bir şeyin daha göze hoş hale getirilmesi demek. Plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahinin eğitimi diğer branşlardan 1 sene daha uzun. En uzun eğitimi alan, girilmesi en zor branş. Dünyanın her yerinde böyle. Estetik amaçla girildiği zannediliyor ama öyle değil. Cerrahpaşa’ya bizim girdiğimiz zaman Türkiye’de yanık merkezi vardı. Burada 2 senemiz geçti. Yanık da plastik cerrahinin ana konularından birisi. Bu sayede plastik cerrahinin her alanında eğitim görme şansım oldu. Mesela el kazası geçiren bir kişinin parmağına fonksiyonunu kazandırıyoruz ama parmağın da bir parmağa benzemesi için estetik cerrahiyi kullanıyoruz. Estetik cerrahi denilince meme büyütme, karın gerdirme gibi algılanıyor ama böyle değil. Plastik cerrahi, her şeye bakıp oradaki kusurları görme, o kusurları giderme için neler yapılacağını planlamayla ilgili.
Plastik cerrahiyi, güzellik merkezlerinden bu anlamda ayırmak mı gerekiyor?
Güzellik merkezlerinin plastik cerrahiyle hiç alakası yok. Estetik cerrahi, cerrahi branşlar içinde en büyük branşlardan birisi. Siz genel cerrah iseniz, ağızdan başlar, bağırsakta son bulur. Ortopedistseniz, kaslar ve kemikleri kapsar. Ama plastik cerrahide böyle bir şey yok. Biz beyin cerrahisinde Gazi Yaşar gibi hocalarımızla da ameliyata giriyoruz, göğüs cerrahisiyle de giriyoruz, genel cerrahlarla da giriyoruz. Genel cerrahla ameliyata girip eksik olan yemek borusunu tamamlayabiliyoruz. Mesela akciğer kanseri sebebiyle kaburgalarınız çıkarıldığı zaman bunu tamamlayanlar da plastik cerrahlar.
Burada klinik hizmeti veriyorsunuz, operasyonları nerede yapıyorsunuz?
Amerikan Hastanesi ve Yeditepe Hastanesi bünyesinde yapıyoruz. Yeni çıkan yönetmelik nedeniyle muayenesi olan hekimler 2 hastane seçiyorlar. Eskiden hastanın istediği hastaneden randevu alınarak böyle bir şey yapılabiliyordu.
RÖPORTAJIN DEVAMI VE ÇOK DAHA FAZLASI İÇİN TIKLAYIN