Yahya Kemal Beyatlı’ya bir gün Ankara’da sormuşlar;
“Ankara’nın nesini seviyorsunuz?”, cevabı, “İstanbul’a dönüşünü” olmuş. Bana da sorarsanız “Bodrum’u
ne zaman seviyorsun?” diye, cevabım “Temmuz-Ağustos hariç her zaman”
olur.
Geçtiğimiz hafta Bodrum’daydım. Güneş insanı öğle saatlerinde
yakıyordu. Pırıl pırıl berrak bir hava adeta, “Burası bırakılıp gidilir mi?” diyordu. Baktım,
rıhtımda Bodrumseverler mutlu mesut dolaşıyorlar. Sahildeki balık satış yerinde kümeleşen sakinler,
teknelerle gelen balıkları paylaşıyor. Hâsılı Bodrum huzurlu bir şekilde sakinlerini ağırlıyor. Tek
eksiği ve üzüntüsü turistlerin daha gelmemiş olması. Endişeleri ise “Ya gelmezlerse?”. Zira
Bodrum’da yaşayan insanların büyük bir çoğunun geçim kapısı turizm. Bu yıl da bunun sıkıntısı
yaşanıyor.
Akşamüzeri yolum Göltürkbükü’ne düştü. Zira Saint
Joseph’li kardeşim, bölgenin adeta sosyal kulübü olan Miam’ı uzun yıllardır çok başarılı bir şekilde
yaz-kış işletiyordu. Şimdi cumartesi akşamları bir de müzik koymuş; Barış Tetik ve Fatih Kuru,
enstrümanlar ise gitar ve ney.
Masamız hemen sahnenin yanındaydı. Yemekler
kadar o gece sahneyi ve kıymetli bir müzik öğretmeni olan Barış Tetik’i inceledim. Her parçada
yandaki kadife kutunun içinden bir ney alıyor ve o kadar dikkat ederek üflüyordu ki ben hiç bu kadar
güzel bir ney dinlemediğime karar verdim.
Uysal Yaltı yönetimindeki
servis, tek kelimeyle muhteşemdi. Bütün masalara dikkat ettim, herkes zarif bir şekilde eğleniyordu.
Genellikle bu tip müzikli yerlerde yemek ikinci planda kalır. Fakat çok iyi tanıdığım Haluk’un
en büyük hobisi olan yemek burada ön plandaydı. Sistem gereği her misafir önce meze dolabına
gidiyor, mezelerini seçiyor, sonra balık mostrasına geçiyor, balığını veya etini tercih ediyor ve
yerine oturuyor.
Biz başlangıç olarak cibesotu, hardal topu, irmik
otu, özel bir sosla yapılan levrek marin, zeytinyağlı taze yeşil bakla, Bodrum’un enfes mini
zeytinyağlı enginarlarını, ahtapot salatasını, somon gravlaxi ve İstanbul usulü lahana dolmasını
tercih ettik. Arkadan gelen güveçte karides ve ahtapot bacağı ızgara, hepimizi hayran bıraktı. Bu
kadar çok meze ve ara sıcak tercih edince balık miktarını daha evvel verdiğimiz siparişe nazaran
düşürdük ve mevsimi olduğu için bir dülger balığı kemik üstü kavurma tercih ettik. Şef Taner Acar
hakikaten o akşam bir harika yarattı ve masada balığın hemen servisinden sonra arkadaşlarım “Bir
tane daha isteyebilir miyiz?” diye bir öneri getirdiler ama ne yazık ki balıklar bitmişti, bir daha
ki sefere dedik. Arkadan gelen fırında sütlaç ile geceyi sonlandırdık. Bu arada sahne alan misafir
sanatçılar adeta müziğin halkla buluşmasının güzel bir örneğiydi. Gördüm ki tatil beldeleri devamlı
müdavimleriyle de çok güzel yaşıyor. İşte bunun güzel bir örneği.